Etiketler

14 May 2010

Suriye

1 hatay da gecen bir kac gun mehmetali bulumsa
2 hatay-latakya
3 latakya-tartus
4 tartus- homs
5 homs hama
6 hama maarrat an Numan
7 maarrat an Numan Halep
8 bir hafta Halep
9 halep hama
10 hama misyaf (masyaf)
11 masyaf tartus
12 tartus safita
13 safita krak des chevaliers
14 krak des chevaliers Qarah
15 Qarah marmusa
16 marmusa damascus
17 damascus malula
18 malula marmusa
19 marmusa al quaryatayn
20 al quaryatayn ??sadad??
21 sadad homs
22 homs misiaf-apamea
23 apamea Halep 

Birinci Şehir.
Lattakia

Buraya gelmek için Mehmet Ali ile yolculuğumuzun en yorucu ve uzun mesafesini gitmemiz gerekti. Yaklaşık 120 km yaptık. Henüz sınırdayken müziklerden, hareketlerden bir arap ülkesine geldiğimizi anladık. Yol oldukça yeşillikti. İnsanlar güler yüzlü ve kültürlüydü. Burası Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı olduğundan insanlarda bir deniz kültürü oluşmuştu.

Şehre girdiğimizde hava kararmıştı. Daha ilk günden bu kadar zorlanmış olmak biraz morallerimizi bozdu. Hemen otel bulmak istiyorduk. Elimizdeki haritalardan bir şey anlamak mümkün değildi. Birkaç güzel kıza ve birkaç polise soru sorduktan sonra şehrin meydanını bulabildik.

Otel fiyatları bendeki kitabın iki katı çıktı. Artık Suriye eskisi kadar ucuz değilmiş. Konaklama için kişi başa 450syr yani 15tl vermek gerekiyor. Sıcak su da pazarlık konusu. Eğer duş almak istiyorsanız 100syr yani 3tl ekstra vermek gerek. Bu para ile suyu ısıtacaklarmış.

Dışarı çıkıp bir yerlerde oturup bir şeyler içmek istiyoruz. Biraz et ya da balık yanına da bir rakı olsun diyor Mehmet Ali. Bende bira içmekten yanayım. Daha ilk günden tartışacak değiliz ya ikimizde ılımlıyız. Bütün şehri dolaşıyoruz. Bir yerde oturup bira içmek mümkün değil. Hayal kırıklığı. Oturup birer tavuk dürüm yaptırıyoruz. Bir anda bir arap ülkesinde oluşumuzu hissedip kurukuru tıkınıyoruz. Mehmet Ali otele dönüyor. Bir rakı getirmiştik yanımızda. Ondan biraz içecek. Bende şehirde bir tur atıyorum. Lunapark kurulmuş kalabalık bir alanda biraz tirmis alıyorum parkta eğlenen insanları seyrederek dolanıyorum, bir sirk dikkatimi çekiyor, biraz oyalanıp otelin olduğu meydana geliyorum. Meydanda bir çay içiyorum. Sonrada muz alıyorum 2 kg kadar. Muzcu çocuktan sayıları öğreniyorum. İlk Arapça öğretmenim bir seyyar satıcı oluyor.

Tartus

Dün bir patlak olmuştu lastiğimde. Bugünde bir tane olacak daha şehre girmeden. İyi bir yol arkadaşımın olması yolculuğu daha keyifli hale getiriyor. Yolda birkaç tane daha ufak lunapark görüyoruz. Bugün yolumuz kısa. Belki 60km falan. İkimizin de pek umurunda değil. Farklı bir kültürde olmak, bunun tadını çıkarmak yetiyor bize. Sahilde mola verdiğimiz bir çay bahçesinde iki kahve söylüyor yol arkadaşım. Bende karşıdan tirmis ve ful alıyorum. Ful haşlanmış bakladan yapılıyor. Bazıları sadece suyunu bardağa koyup içiyorlar, bazılarıda tanelerini çerez gibi götürüyorlar. Burada yemek kültürü bizim ege kültürüne çok benziyor; bol haşlanmış ot, bazen balık, bol zeytinyağı kullanıyorlar ve en önemlisi hiç kırmızı et yok. Hatta hiç et yok demek yerinde. Tavuk var ama biraz pahalı. Çok fazla baklagil tüketildiğinden protein ihtiyaçlarını bitkilerden karşılıyor olmalılar. Ekmeklerde bizim lavaş gibi ama çok daha ince, kepekli ve lezzetli.

Tirmis ve ful için para ödeyemiyorum. Halimizi gören para almak istemiyor. Birde Türkleri çok seviyorlar. Kahvecide aynı şekilde davranıyor. Şehre vardığımızda hiç para harcayamamış olabiliriz, hatırlamıyorum.

Tartus nefis bir kent. Denizin kısında kayalardan yapılmış eski binalar eski kenti oluşturuyor. Sahilde balık yanında da bira içecek mekanlar var. Şehrin yakınındaki bir adaya bot kalkıyor. Hava durumu çok iyi degildi. Biz gidemiyoruz. Bir otel buluyoruz. Ama bu sefer sıcak su yok. Duş alamıyoruz. Çok sinirleniyorum. Kimin aklına aralıkta bir otele sıcak su var mı demek gelir ki. Olması gerekirdi. Çıkıp biraz tıkınıyoruz. Humusa bayılıyorum ben. Biralarımızı da içiyoruz. Etrafımızda garip bir atmosfer var. Camiden yeni çıkmış cemaatin sahilde bir mekanda oturduğunu bir şişe viski içtiğini hayal edin, yanda bir masada da başı örtülü bayanlar nargile eşliğinde kırmızı şarap içiyorlar. Birde biz varız tabii. Ve herkes çok rahat görünüyor. Yemekte bir kara alıyoruz: Yarın Lübnan’a gidiyoruz.

Homs

Sahili takip edip Lübnan’a kadar geldik. Pasaportlarımızı verip vizeyi sınırdan alabilirmiyiz, yada vize gerekir mi diye soruyoruz. Bize kaçakçı muamelesi yapıyorlar. 30dk kadar bekletiliyoruz. Bir yığın işlem yapılıyor, yazılar yazılıyor, telefon konuşmaları yapılıyor. Sınırda İngilizce bilen kimse yok. Komik bir durumdayız. Mecbur bekliyoruz. Sonrada gerisin geriye yolluyorlar bizi.
Geldiğimiz yolu tekrar dönüyoruz. Yol keyifli ama bir günde iki defa gidilecek bir yol değil. Bugün sınıfta kaldık. Yeterince bilgiye ulaşamadık. Çok zaman harcadık. Homs’a 60km kala yetişemeyeceğimizi anlıyoruz. Bir araç durduruyoruz. Bizi Homs’a kadar bırakıyor. Garip bir otele yerleşiyoruz. İlk işim sıcak su sormak oluyor. İsterseniz olur diyor, 100suri. Pazarlık yapıyoruz. Duş iyi geliyor.

Şehir değişmiş. Her yer çarşaflı kadınlar. Simsiyah. Gezi şimdi başlıyor. Bir içkiye ihtiyacım olacak…


27 Haz 2009

25 Vang Wieng


Vang Wieng

Son iki gündür jant tellerinden geldiğini düşündüğüm sesin asıl sebebini buldum sonunda. Ön tekerin göbeği dağılmış. Vang Wieng’e varana kadar yapabileceğim bir şey yok. Kente girdiğimde hemen bisikletimi tamir edebileceğim yer bulmaya çalışıyorum. Bir motor tamirhanesinde ön göbeği açıyorum. Orada çalışanlara göbeğin içinde artık yerlerinde olmayan bilyeleri gösteriyorum. 9tane olması gereken bilyelerin sadece 4’ü yerinde kalmıştı. Bir başka mağazaya yönlendiriyorlar beni. Bir çeşit rulmanı bilyelerin yerine yerleştiriyor ve ben yoluma devam edebiliyorum. Gecen hafta tekneden inerken bisikletimi nehre sokmak zorunda kalmıştım. Tahminimden daha derin olan su seviyesini hesaplayamadığımdan tekerlerin göbekleri de pedallarda bir süre suda beklemişti.Bu hatanın acısını hiç bir şey bulmayacağım Laos’ta bu gün yaşıyorum.

26 Haz 2009

24 Hot Spring

Güne yaklaşık bir saat hiç pedal çevirmeden başlıyorum. Yolun büyük kısmı geride kalıyor bu uzun iniş sayesinde. Bir sonraki konaklama yerim sıcak su kaynaklarının kenarına yapılmış 5 adet kulübeden ibaret. Biraz bütçemin üzerinde olan bu kulübelerden en keyiflisini tutuyorum.

25 Haz 2009

23 Luang Prabang-Khiew Kacha

Sabah çok erken saatlerde yola çıktım. Şehirden ayrılır ayrılmaz çok hafif bir yokuş başladı. Neredeyse hiç anlaşılmayan yokuş benim hızımı oldukça azalttı. Yolun ilk 50km si bittiğinde hayatımdaki en dik rampalarla mücadelemi vermiş, en yorucu deneyimlerimden birisini geride bırakmıştım. Fakat hesaplarımda ufak bir hata yaptığımı geç fark ediyorum. 23km kesintisiz %10 eğimle devam edecek olan yokuşun bittiğini zannediyordum. Ve bu rampa hiç istemediğim bir anda başlıyor. Önümdeki dağlarda kıvrılıp giden yollardan bu rampanın 23km olan gerçek rampa olduğunu anlamak kolay. İlk defa balık tutan birisinin ilk tuttuğu balığı denizlerin en kocaman yaratığı sanması gibi bende geride bıraktığım rampaları bu 23kmlik tırmanış sanıyordum. İlk tuttuğu balıklardan sonra kocaman bir kılıçbalığının teknesinin üzerinden atlayışını seyretmesi gibi bende bu tırmanışın, sonu belli olmayan rampanın tadına varmaya çalışıyordum. Bir yandan tırmandıkça ayaklarımdaki acı artıyordu. Bir yandan da kendimi motive edecek şeyler buluyordum. Fakat saatte 5km ortalama hızla bu rampayı hiç durmadan çıksam bile 5 saat yorucu bir şekilde pedal çevirmem gerekecekti. Yani tepeye vardığımda güneşin batmasına iki saat kalacaktı. Bu iki saatlik sürede de yolun 75kmsini tamamlamam mümkün değildi. Pek bilinmeyen fakat birkaç bisikletçiden duyduğum ve bana 40km uzaklıktaki bir konaklama yerinin varlığı beni rahatlatıyordu. Bu konaklama mekanında kalırsam eğer bugün planladığım 155kmlik mesafeyi ikiye bölüp bu gün 80 yarında 75km yol yapacaktım. Bu sayede hem gün kaybı yaşamayacaktım. Hem de daha az yıpranacaktım.
Zirveye vardığımda manzaranın tadını çıkartmadan olmaz. Bende nefes alıp-vermem hala vücudumu sarsacak kadar şiddetli olmasına aldırmadan birkaç fotoğraf çektim. Az ilerde bisikletinin yanında duran bir kız dikkatimi çekti. Dağın tepesinde, virajın tam ucunda duran Laoslu bir kızın fotoğrafını çekmeye çalıştım. Daha sonrada yoluma devam ettim. Kızın yanına gelince kendisinin Laoslu yerel halktan birisi değil Kanadalı bir bisikletçi olduğunu anladım. Biraz konuştuk ve yollar hakkında net bilgiler verdik birbirimize. Yalnız başlamış yola ama tanıştığı bir bisikletçi ile beraber devam ediyorlarmış. Yol arkadaşın nerede sorusunun cevabı yarım saat rötarla tırmanışını tamamlıyor. Yanımıza gelincede hemen bir keyif sigarası yakıyor. 23km lik iniş ve ardından hafif bir eğim ile yokuş inmeye devam edecekleri Luang Prabang yolunun her cm’si beynimdeydi. Onlarda Ertesi gün karşılaşacağım inanılmaz güzel bir yokuştan bahsettiler. Benim ineceğim bu yokuş dün onların saatlerce mücadele edip tırmandıkları bir rampaydı. Bugünkü yolu nasıl hafızama kazıdıysam onlarında hafızalarında bu yol kazılıydı.
Yoluma devam edip tepede bir konaklama yerine varıyorum. Basit bir kasaba meydanında iki tane bakımsız guesthouse var. İkisi de oldukça pis ve bakımsız olduklarından ucuz olanını tercih ediyorum. İyi bir yemek ve iki biranın ardından yatağa gidecek gücü zor buluyorum. Deliksiz uyku.

22 Haz 2009

22 Luang Prabang

Luang Prabang
Bu kentin ismini bile söylemek keyifli. Nihayet büyük bir kente vardım. 3 gün burada kalacağım. Aylak aylak dolaşmak ve biraz dinlenmek için mükemmel bir yer. Tepedeki tapınakta gün batımını izlemek, akşam pazarında tıka basa yemek yemek ve burada nihayet bulduğum ‘Cycling in Loa, Cambodia, Vietnam’ kitabını incelemek benim günlük aktivitelerim oluyorlar. Kitabı tam zamanında edindiğime memnunum. Çünkü yolun bundan sonraki bölümünde en uzun rampam var. Ve toplam mesafem 155km gibi görünüyor. Neredeyse yarısı dimdik rampa olan bu yolu tamamlamaya çalışmak için iyice konsantre olmam ve dinlenmem gerekiyor.
Burada tapınakları gezerken tanıştığım İsrailli bir kız ile farklı farklı kentlerde 2 defa daha karşılaşacağız. Artık son karşılaşmamızda normalmiş bize gibi gelecek.
3 günün sonunda pırıl pırıl temizlediğim bisikletim ile yoluma devam ediyorum.

21 Haz 2009

21 Pak Mong

Pak Mong
Sadece bir gün kaldığım kentte ilk defa kertenkele ve fare benzeri hayvanları mutfaklarda görüyorum. Kertenkele lezzetli sayılır.